İnsan kaynakları alanı sadece bir meslek değil, aynı zamanda sosyal ve toplumsal sorumluluk gerektiren bir alan. Her işin topluma karşı sorumlulukları mutlaka var. İstisnalar olmakla birlikte insan kaynakları çalışanlarının bu ‘’sosyal ve toplumsal sorumluluk’’ kısmı ile pek alakadar olmadıklarını üzülerek gözlemliyorum. İnsan kaynaklarının diğer fonksiyonlarında da benzer sorumlulukları olmakla birlikte bu yazımda daha çok işe alım süreci üzerinden konuyu değerlendirmek istiyorum.

Neden böyle bir sorumluluğu var bizim mesleğin biraz açalım konuyu…

İşe alım sürecinin en önemli amaçlarından biri ‘’doğru kişiyi doğru işe’’ yerleştirmektir bildiğimiz üzere. Bu doğru eşleşmeyi yapılabilmenin çoğu zaman oldukça zor olduğunu biliyoruz. Zorluğunun üç temel sebebi var. Birincisi işe alım teknikleri ve araçlarını kullanmadığımız ve süreci profesyonel bir şekilde yönetmediğimiz için işe uygun adayları belirlemekte zorlanıyoruz ve yanlış kararlar veriyoruz. İkincisi, bu teknikleri kullansak dahi doğru adayı seçememe ihtimalimiz olduğunu biliyoruz. Üçüncüsü ise, yönetimin baskısı ve kısıtlı sürede pozisyonu kapama gerekliliği sebebi ile doğru adayları seçmek oldukça zor bir süreç ve bu işi yapmak önemli yetkinlikler gerektiriyor. Mükemmel aday zaten yok. Sadece uygun eşleşmeyi yakalamak gerek. Yani aradığımız pozisyon için gereken yetkinlikleri büyük ölçüde karşılayabilecek, aynı zamanda zayıf özellikleri de (Pozisyon için çok önemli olmayan ama geliştirilebilir yetkinlikler) olan adaylar üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Çünkü hiçbirimiz mükemmel değiliz ve olamayacağımızı da biliyoruz. Toplumsal sorumluluk kısmına gelecek olursak doğru teknikler ve doğru analizler ile adil bir değerlendirme yapmaz ve yanlış adayı işe alırsak sonuçları neler olabilir biraz inceleyelim. Yalnız burada işveren tarafındaki sonuçları değil aday tarafında ortaya çıkan sonuçları inceleyeceğiz. Toplumsal sorumluluk kavramı zaten burada devreye giriyor.

  • Adayı becerilerinin üzerinde bir işe aldığımızda yüksek olasılıkla düşük bir performans gösterecektir. Bu sebeple kısa süre içerisinde işten çıkarılma veya kendi isteği ile ayrılma gibi bir sonuç ortaya çıkabilir. Yaşadığı bu durum kariyerinin kaderini değiştirebilir ve hayallerine/hedeflerine ulaşması adına önüne bir engel olarak çıkabilir. Aday tüm kabahati kendinde arayabilir, özgüveni zedelenebilir ve başarısız olacağım korkusu ile uzun süre iş bulamayabilir. İş aramaya başladığında işten neden çıkarıldığını/kısa sürede ayrıldığını açıklamakta zorlanabilir ve diğer işverenler kendisine başarılı olabileceği konusunda şüphe ile yaklaşabilir.

Dolayısı ile uzun süre iş bulamaması demek maddi sorunlar yaşaması demektir. Maddi sorunlar yaşaması demek ise, sosyal hayatının ciddi anlamda etkilenmesi, eşi/ailesi ile çatışmalar yaşaması, çevresi ile ilişkilerini kesmesi, depresyona girmesi ve hatta ne yazık ki hayatına son vermesi gibi vahim sonuçlar doğurması demektir. İş hayatımızdaki sorunların hayatımızın diğer alanlarına ne denli etkileri olduğunu daha fazla uzatmaya gerek yok sanırım.

Pozisyon acil olduğu için sırf üst yönetimin baskısından kurtulmak adına işe uygun olmayan bir adayı işe aldığımızda da aynı sonuçların olması kaçınılmaz. Maalesef işe alımcıların bu baskıları yaşamasının onları böyle bir çözüme itebildiğini de görüyoruz.

  • Yine işe alım sürecinde yetkinlikleri üst seviyede birine, sırf iş teklifini kabul etsin diye pozisyonu ve şirketi ballandıra ballandıra anlatarak kişinin yanlış bir tercih yapmasını sağlayan ik’ cılarımız da var ne yazık ki. Her ne kadar yüksek nitelikte bir çalışan olsa dahi yine aynı sonuçlar bu kişiler içinde geçerli.
  • Adayları iş görüşmelerine çağırıp, söz verilen sürede olumsuz geri dönüş yapmamak, uzun süre adayları bekletmek de kişilerin umutsuzluğa düşmesine ve özgüven yetersizliği hissetmesine yol açıyor. Dolayısı ile bu duygu durumu ile kişiler depresyona girebiliyor ve sosyal hayatları da bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor.
  • Mülakatlar esnasında ‘’ stres mülakatı adı altında’’ adayların kişilik haklarına yapılan saygısızlık da benzer sonuçlara yol açıyor. Kişinin yeteneklerini sorgulamasına ve kendini yetersiz hissetmesine sebep oluyor.
  • Yeni mezun istihdamı konusunda yönetimi ve yöneticileri tecrübesiz çalışan alma konusunda ikna yoluna gitmek de insan kaynakları çalışanlarının toplumsal sorumlulukları arasında. Yeni mezun genç işsiz oranlarının bu kadar yüksek olduğu ülkemizde onlara fırsat sunmaya çalışmak önemli bir sorumluluk. Kendi alanı ile ilgili iş bulamayan gençlerimiz ne yazık ki istemediği alanlarda çalışmak ve ömür boyu sevmediği işleri yapmak zorunda kalıyorlar.
  • Etik açıdan baktığımızda yönetimin ve yöneticilerin ön yargılarını kırmaya çalışmak ve ayrımcılık yapmadan adayları (evli, bekar, çocuklu, çocuksuz, yaş, siyasi görüş, dini inanış, cinsiyet vb. ayrımlar) nitelik ve becerilerine göre değerlendirme konusunda ikna etmeye çalışmak da oldukça önemli bir sorumluluk. Onları bu konularda ikna etmenin bir hayli zor olduğunu biliyorum. Bende benzer durumları sıklıkla yaşadım. Ancak en azından bu ön yargıları kırmak adına çaba gösterdim, kimi zaman başardım kimi zaman başaramadım ama en azından denedim.

Umarım bu yazım mesleğe yeni başlayacak veya hali hazırda çalışmaya devam eden meslektaşlarım tarafında bir ışık yakar. Her zaman savunduğum gibi insan odaklı olmak, insana saygılı olmak ve empati kurarak tüm çalışmalarımızı yürütmek bizim meslekte çok ama çok önemli. Dilerim bugüne nazaran ilerleyen zamanlarda bu farkındalık çok daha iyi bir duruma gelir. Ben bu yolda farkındalık yaratmaya çalışmaya, bıkmadan ve usanmadan devam edeceğim…

Sevgiyle…